• "Yolculuğunuzu ışıldatan kılavuz..."
Blog

Uyaran ve Tepki Arasındaki Boşlukta Koçluk

Ayşe Sezen
  • Ayşe Sezen

Uyaran ve Tepki Arasındaki Boşlukta Koçluk

Davranışçılık terimi, ilk kez 20. yüzyılın başlarında ekolün kurucusu olan Amerikalı psikolog John B. Watson tarafından kullanılmıştır. Davranışçılık, bilimsel ve nesnel araştırma yöntemlerini ön plana çıkaran bir psikoloji kuramıdır. Davranışçı kuram, insanın gözlenebilen davranışlarını mercek altına alır; nesnel tekniklerle gözlenmesi mümkün olmayan davranışlar bu kuramın inceleme alanı dışındadır. Davranışçılık, bireyin davranışlarının uyaran – tepki ilişkisi içerisinde öğrenilmiş olduğu varsayımını temel alır. Bu yazı, uyaran ve tepki arasındaki boşlukta koçluğa dair ceteris paribus ilkesi çerçevesinde yapılmış bir değerlendirmedir.

Psikolojide davranışların nedenlerine uyarıcı (stimulus), uyarıcılara karşı meydana gelen davranışlara da tepki (response) denir. Davranışsal yaklaşım neden-sonuç ilişkileri, uyarıcı-tepki formülü ile açıklar.

Uyaran ve tepki arasında bir boşluk bulunur. O boşlukta bizim tepkimizi seçme kudretimiz yer alır. Verdiğimiz tepkide ise gelişme ve özgürlüğümüz saklıdır.

Viktor Frankl’a ait olduğu iddia edilen1 bu ifadeler, insana alan açan, umut vaat eden en etkili sözlerdendir. Kendimizden razı olduğumuz “O” insan olma umudumuzu, başımıza gelenler ile bunlara verdiğimiz tepki arasındaki boşluğu insancıl niteliklerle doldurabilmekte aramamız yanlış olmayacaktır. Etki ile tepki arasındaki o muhteşem boşluk, bizi diğer canlılardan ayıran kodları sunar.

Kanımca uyaran ve tepkiye en güzel örneği Engin Geçtan “İnsan olmak” kitabının yazım hikâyesinde anlatır. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi’nde psikiyatri profesörü iken İstanbul’dan gelen bir ziyaretçinin kendisiyle görüşmek istediğini söylerler. Gelen kişinin İstanbul’dan sadece kendisine dileğini söylemek için geldiğini duyunca Geçtan meraklanır, bu kişiyi buyur eder. Kendisinin ifadesiyle “mütevazi ve saygılı” ziyaretçisi ayakta ricacı olur. “Lütfen bizler için de yazın.” Geçtan bu kişi için “Bende o an fark edememiş olduğum bir iz bırakıp gitti.” der. Yaklaşık altı ay sonra Geçtan “Kıyıdan bir hayli uzaklaşmış tek başıma yüzerken bir an bu ziyaretçimi hatırladım, nasıl olup da denizin ortasında onu hatırladığıma biraz da şaşırarak.” diye anlatır. Yazıldığı 1983 yılından bu yana alanındaki en değerli eserlerden biri olmayı sürdüren “İnsan olmak” bir yaz akşamı işte böyle doğmuştur. Geçtan’ın “fışkırırcasına bir çırpıda yazıldığını” ifade ettiği o kitap, tepkinin her zaman bir uyaran ile başladığını hatırlatır bize.

Farkında olarak ya da olmayarak aldığımız uyaranlar (etki) çıktı (tepki) noktasına ilerlerken aradaki boşluk işlem sürecidir. İşte tam da o işlem sürecine adapte edilen koçluk, kişinin içinde var olan hazinesine ulaşma yolculuğunun başlangıcı olabilir.

O boşluk, kişinin tek ve biricik olan hazinesini keşfetme sürecinde tahayyül edilemeyen bir kaynağı barındırır. O boşluğa hayal gücümüzü sığdırırız; en doğru kararı vermek için kendimizi farklı durumlar içinde tasavvur eder, olası sonuçları düşünürüz. Dolayısıyla söz konusu boşluk gücünü düşünceden alır. O boşlukta aklımızın ipiyle kalbimizin dehlizlerine indiğimiz vicdanımız vardır.

Vereceğimiz tepkinin bizi biz yapan değerlerle uyumlu olup olmadığını inceler; uyaranın verdiği mesaja birçok algı konumundan bakarız.

İnsan özgürlüğü, yaşamın etkisi ile ona vereceğimiz tepki arasında duraklayabilme ve bu duraklamada, ağırlığımızı vermeyi arzu ettiğimiz yönü seçebilme yetimizi içerir. Özgürlüğe dayanan, kendimizi yaratabilme yetisi, bilinçten veya bireyin kendi farkındalığından ayrılamaz.

Bireyin çaba, niyet ve kararlılığıyla çıktının değişebileceğini bilmesi, onu bu yolculuğa çıkmaya ikna eder. Bu yolculuk insan canlısının kendine yaptığı uçsuz bucaksız bir keşiftir. Koç elindeki fenerle Diyojen misali bireye yol arkadaşlığı yapandır. İnsan canlısı bu keşif yolculuğunun hem kaşifi hem de yolculuğun sonunda ulaşılacak hazinenin sahibidir. Koçun tuttuğu ışıkla gidilen yolculukta, yolcu her bir katmanını itinayla açar. Bu yolculuk sayısız katmana gebedir ve yolculuğun başındaki kişi ile yol almış olan artık aynı kişi değildir. Birey başladığı yerin fersah fersah ilerisinde bulacaktır kendini. Her yolcu kendi hızında ilerleyecek, gitmek istediği yere kararlılığı ölçüsünde gidebilecektir. Yol sonsuz, mucizevi ve geliştiricidir.

Geçtan yine İnsan Olmak adlı kitabında “Değişme, neden öyle davrandığımızı görebilmemizden çok, o davranışı nasıl yaptığımızı anında fark edip, aradaki yaşantımızı anlamaya çalışarak gerçekleşebilir. Bir insanın bunu tek başına başarabilmesi pek de kolay değildir.” diye yazar ve ekler: “İnsan kendisine karşıt düşen davranışlarını nasıl geliştirdiğini göremedikçe özgür olabilmek için neyi aşması gerektiğini de bilemez.” Bu noktada koç elindeki fenerle orada olacaktır.

Uyaran ve tepki arasındaki boşlukta çıkılan koçluk yolculuğundaki birey, uyaran ile gelen mesajlara verdiği anlam ve değerlere sorular sorarak, uyarana evrim yaşatabilecektir. Koçluk bu boşlukta iki yönlü hareketiyle bireye yeni katmanlara çıkma yolculuğunda destekleyici olacaktır.

Lao Tzu, Tao Te Ching adlı kitabında şöyle diyor: “Bir tekerlek yapmak için otuz çubuk alırız, / Ama arabanın dayanağı ortadaki boşluktadır. / Bir çamur topağından çanak yaparız, / Ama çanağa iş gördüren ortasındaki boşluktur. / Oda için kapılar, pencereler yaparız, / Ama odayı yaşanır yapan boş yerlerdir. / Böylece varoluş işe yarıyorsa, / Onu işe yaratan boş oluşudur.” Boşluk, içerisinde bin bir seçeneği barındıran ihtimallerin olduğu mucizevi alanımızdır. Gelişim kişinin bu boşluğu görmesi, onunla barışması ve içine dalmaya cesaret etmesi ile başlayacaktır.

Ezcümle koçluğa dair en muhteşem sözü Sokrates söyler:

Kimseye hiçbir şey öğretemem, sadece onların düşünmelerini sağlayabilirim.

Bize Ulaşın